MOTİVE OLAMIYORUM!

MOTİVE OLAMIYORUM!
ÖNCE NİYET
Bir öğrencinin verimli çalışmaya başlaması “niyet” le başlar. Eğer niyet etmişseniz işin çoğunu hallettiniz demektir.

Günümüz öğrencilerine baktığımızda başta bir niyet sorunu olduğunu görürsünüz. Anne baba uzmana gelip diyorlar ki: “Yahu hocam; bu hiç ders çalışamıyor. Aslında yapmak istiyor ama dersin başına oturunca duramıyor.” Bu kişilerle yaptığım bireysel görüşmelerin sonucunda hep benzer bir manzara ile karşılaştım. Kişi sözde ders çalışmak istiyor ama gerçekte daha olaya niyet dahi etmemiş. 

Öğrenci: “Evet ders çalışmam gerektiğini biliyorum, bu vesile ile hayatım kurtulacak.” gibi sözler söylese de aslında ciddi anlamda buna tam olarak inanmamış oluyor. 

Şimdi hep niyet etmeye çalıştığınız ama bir türlü tam istediğiniz gibi başaramadıklarınız var ya, onları nasıl edebileceğinize ilişkin bazı yollar göstermeye çalışacağım. Ama tabi önce niyet etmelisiniz. Yani değişime niyet etmelisiniz. Niyetiniz yoksa kim size ne anlatırsa anlatsın hepsi boşa gider. 

NE ZAMAN ÇALIŞMALIYIM?
Aslında sabahları hem fizyolojik açıdan hem de ruhsal açıdan daha dinç bir zaman olduğu için öğrenciler için ders çalışma bakımından daha verimli olarak bilinir. Ancak çok iyi olan öğrencilerin bazıları gece çalışma alışkanlığına sahipti. Akşam saatlerinde oturup gece geç saatlere kadar ders çalışıyordu bu öğrencilerim. Vücutta bir uyum mekanizmasıyla beraber yaratılmışız. Bundan dolayı bu öğrencilerim normalde biyolojik olarak hazır olmamaları gereken gece saatlerine, önce psikolojik olarak hazırlanmışlar ve psikolojik olarak hazır olduktan sonra da vücut da biyolojik olarak bu duruma uyum sağlamış.

Bir öğrenci için her ne kadar dinlenmiş olduğu sabah saatleri daha verimli olsa da eğer düzenli olarak akşam saatlerinde çalışmaya alışmışsa vücut ona da uyum sağlıyor. Sanıyorum burada uygulanacak en kötü yöntem tamamen düzensiz ve belirsiz saatlerde yapılan çalışmalardır.

Belli zaman dilimleri belirleyin ve bunu bir programa bağlayın. O programın çok ideal olmasına gerek yok. En az yapacağınız şeyleri yazın ona. Uyamadığınız durumlarda yaptırımlarınız olsun. Dersinizi çalışmazsanız bilgisayar da oynamayacağınızı yaptırım olarak kendinize uygulayabilirsiniz. 

Hazırladığınız programı her zaman görebileceğiniz bir yere asın ve uygulama konusunda kendi kendinize bağlayıcı sözler verin.  Ders çalışmaya canınız isteyince değil, programda saati gelince başlayın. Çalışmaya başlayınca isteğiniz de artmaya başlayacaktır.

NEREDE ÇALIŞMALIYIM?
Ders çalışmak için sessiz ve sakin bir ortam ayarlanması dersi öğrenmenizi kolaylaştırır. Çalışma odasında sandalyede oturarak ve masamızın üzerinde sadece o anda çalışacağımız kitap ve defterin bulunduğu gereksiz dikkat dağıtıcı malzemelerin olmadığı bir ortamda çalışmalıyız.

Yatarak çalışma kulaktaki denge merkezinin, beyni uyararak dinlenme pozisyonunu algılaması ve metabolizmayı yavaşlatarak hem verimsiz çalışmamıza hem de uykumuzun gelmesine sebebiyet vereceğinden tercih edilmemelidir.

Bazı öğrenciler müzik dinlerken daha iyi anladıklarını iddia etseler de bunun gerçek tarafı pek yoktur. Belki hafif tonda çalan ve kulaklıktan değil ortamdan gelen dikkat dağıtıcı olmayan bir müzik fazla olumsuz etkilemeyebilir.

Ayrı bir odada çalışmak her zaman tercih edilmelidir. Eğer ayrı bir oda yoksa salonun bir köşesinde de çalışılabilinir ancak televizyon ders yaptığınız esnada açık olmamalıdır.

NE KADAR ÇALIŞMALIYIM?
Ne kadar ve hangi süre aralıklarıyla çalışacağınız kendi yapınıza ve çalışacağınız derse göre değişiklik gösterebilir. Genel olarak ders çalışmada en yüksek verimi elde etmek için öğrenme seanslarının 45 dakikalık bölümlere ayrılması gerekir. 45 dakika ders çalıştıktan sonra, 5 dakika çalıştığınız konuları gözden geçirebilirsiniz. Her çalışma seansından sonra da on dakikalık bir dinleme arası vermek doğru olur. On dakikalık dinlenme aralarında beden gevşer, zihin öğrendiklerini sağlamlaştırır. Aralık çok fazla olursa bu sefer de tekrar konsantre olmakta zorlanabilirsiniz. 

Çok yoğun bir şekilde haftada bir iki gün çalışmak yerine daha az yoğunlukta ama haftada beş veya altı gün çalışma şeklinde planlama yapılırsa daha verimli olur.

Ders çalışırken, derse bakış açınız size ileriki zamanlarla ilgili ya çok olumlu ya da çok olumsuz geri dönüşümde bulunabilir. Eğer derse “Ben bu konuyu öğrenmem lazım, bana ileride de lazım olacak.” Düşüncesiyle çalışırsanız, zihniniz bu bilgiyi uzun süreli belleğe sağlam bir şekilde kaydeder. Yok eğer, öylesine günü kurtarmak için çalışırsanız beyniniz o zaman bu bilgiye “Belli bir zaman lazım sonra önemli değil.” Etiketi yapıştırır ki, çabuk unutulmasına sebep olur.

Ders müfredatları her yerde birikimli bilgi üzerine kuruludur. Yani bugün gördüğünüz konuyu seneye ve daha sonraki sene de değişik şekillerde ve birikimli olarak göreceksiniz. Her seferinde yeniden öğrenmeye kalkarsanız ne derece büyük bir zaman israfı yapacak olduğunuzu herhalde tahmin edebilirsiniz.

Bunun için: nasıl olsa o dersi çalışıyorsunuz. Yapacağınız tek değişiklik derse vereceğiniz manayı değiştirmek. Gıcık, lüzumsuz gibi manalar yerine “Evet bu bana lazım olacak.” Manası yükleyin, her şey bir anda değişsin.

Sınavlara çalışmış olmak için çalışmayalım. Her bir sınavı, bizi belli bir hedefe ve ideale götürecek birer vasıta olarak görelim. Bu bakış açısını en büyük faydasını yine sizler göreceksiniz.

BEN ÇALIŞMAK İSTİYORUM AMA OLMUYOR
Kendi kendimize söylediğimiz ve bizi motive edecek söylemlere, oto telkin denir. Bu telkinleri bilinçaltımızı harekete geçirmek için kullanabiliriz. 

Telkinler bilinçaltımızı yönetebilmenin en güzel yollarından biridir. Önce, bilinçaltı sistemimizin nasıl çalıştığını, sonra da onu nasıl kontrol edebileceğimizi ve ders çalışmada motivasyon kaynağı yapabileceğimizi anlatmak istiyorum.

12 yaşındaki Hasan babasıyla beraber akşam oturup televizyon izliyorlar. Ailenin diğer fertleri yatıyor. Biraz sonra televizyonda korku filmi başlıyor. Baba kanalı değiştirecekken Hasan: “Baba lütfen değiştirme ben artık bu filmlerden korkmuyorum. Biliyorum ki onlar gerçek değil. Makyaj falan yapıp bizi korkutmaya çalışıyorlar.” diyor. Baba da “Aslan oğlum büyümüş.” diye düşünüp oğluyla birlikte korku filmini izlemeye başlıyor. Biraz sonra babanın da uykusu geliyor. Oğluna “Hadi yatalım.” diyor ama nafile. Oğlan kafaya takmış bir kere, artık büyüdü ya, sonuna kadar seyredecek. Baba yatar ve Hasan filmi izlemeye devam eder.

Hasan arada bir ürker ama “Bunlar gerçek değil. Ben artık büyüdüm. Bunlardan korkmuyorum.” gibi cümlelerle bir taraftan da kendini teskin eder. Neyse film bitince Hasan kendinin hiç korkmadığını ve bunu nasıl başardığını yarın arkadaşlarına anlatacak olmanın hayali ile televizyonu kapatıp odasına doğru harekete geçer. 

O da ne? Salonun ışığını kapatmaya eli gitmez Hasan’ın. Gider önce koridorun ışığını yakar sonra gelip salonun ışığını kapatır. Koridorun ışığını kapatmadan önce de gider kendi odasının ışığını yakar. Kendi odasına giren Hasan tam ışığı kapatacaktır ki sanki bir ses duyar. Gider hemen yatağının altına bakar, sonra perde arkasına. Herhangi bir şey olmadığını görünce de ışığı kapatıp en hızlı bir şekilde yatağına girip yorganı kafasının üstüne çeker.

Peki, Hasan hiç korkmadığını söylemişti. Neden o zaman bu kadar farklı hareketler yaptı? Bilinç düzeyinde kendini o kadar da inandırmıştı. Neden biliyor musunuz? Hasan korku filmini izlerken bilinç düzeyi filmin gerçek olmadığını defalarca kendine telkin ederek kendini rahatlattı. Ya bilinçaltı? 
Evet, bilinç üstü inandı ki bu gerçek değil sadece bir film. Ama bilinçaltı ne diyor?  “Ne gerçek değili, ben gördüm. Hepsi de bal gibi gerçekti.” diyor. Bundan dolayı Hasan yatmadan önce bir sürü garip hareket sergiliyor. Çünkü bilinçaltının çalışma şekli gördüğüne ve duyduğuna inanma şeklindedir. Siz oraya ne söylerseniz ona inanır. Bilinç üstü gibi yargılama ve karar verme mekanizması yoktur. O duyduğuna ve gördüğüne inanır.

“Ben çalışmak istiyorum ama olmuyor.” diyen kişiler öncelikle bilinçaltlarını da yönetebilmeyi öğrenmelidirler. Bilinçaltı gördüğüne ve duyduğuna inandığı için onu yönetmenin yolu da ona bir şeyleri duyurmaktan yani “Telkin” den geçiyor. Bilinçaltına sürekli yapamam, edemem derseniz belli bir zaman sonra buna inanır. Bir gün “Yapabilirim galiba” dediğinizde de bu sefer daha önceden olumsuzluklarla beslediğiniz bilinçaltınız size engel olur. Siz “Yapabilirim” dersiniz o, “Hayır sen beceremezsin” der. 
Öğrenci, sınavım kötü geçecek derse, sınav günü büyük ihtimalle kötü geçer. Bunun için olumlu bakmayı öğrenmemiz ve sürekli kendimize olumluyu telkin etmemiz gerekir.

Hasan filmi seyrettikten sonra bilinçaltı ondan çok etkilendi ama eğer Hasan sürekli kendine filmin gerçek olmadığı yönünde telkinlere devam ederse birkaç güne kadar ışıkları rahatça söndürüp yatmaya başlayabilecektir.

Bilinçaltındaki olumlu-olumsuz algılama bir terazinin iki kefesi gibidir. Siz dışarıdan aldığınız telkinlerle ve yaşadıklarınızla hangi tarafa fazla yük yüklerseniz, bilinçaltında onlar ağır basmaya başlar ve bilinçaltı ona inanır.

Bir öğrenci sürekli “Matematikten nefret ediyorum.” diyorsa, dersinin başına oturduğunda da bilinçaltı ona büyük bir defans gösterecektir. Bu defansı kırmak başta zordur. Çünkü terazi olumsuz tarafa düşmüştür bir kere. Eğer sürekli terazinin olumlu tarafı desteklenirse öğrenci derse oturduğunda, o anlam veremediği isteksizlikle karşılaşmayacaktır. Bu destekleme: dışarıdan gelen “Sen beceremezsin” gibi sözlerin kesilmesi; çocuğun kendi kendine ben yapabilirim, matematiği sevebilirim gibi telkinlerde bulunması ve ısrarla çalışmaya devam etmesiyle yapılabilir.

Yazar : Hakan META

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Sayfalar

Popüler Yayınlar