İnsan Davranışları ve Kişisel Haklarınız Üzerine (Harika Bir Yazı)

Kendine güvenmeye başladıkça anlattıklarını herkesin duymasını beklemekten vazgeçmek ve hatta yalnızlığı daha kabul edebilir bulacaksın. Kişisel mahremiyet, yaşamın çok önemli bir parçasıdır. Kendini iyi hissedebilmek için gereklidir. Herkesin seni anlamasını, düşünce ve duygularını paylaşmasını istemek kendini sömürü tarzıdır.

Anlaşılma ihtiyacı hissetmemek ve bazı şeyleri kendine saklamak başkaları tarafından kontrol edilme olasılığından sakınmanın yollarıdır. Münzevi bir yaşam tarzını tartışmıyoruz burada. Benim önerim, kendi kişisel mahremiyet hakkını iyice gözden geçirmen ve kişisel yaşamına sızarak seni sömürmeyi deneyenleri ve daha kötüsü, kişisel haklarını inkâr edenleri çok dikkatli incelemendir.

İnsanlar genellikle zamanın büyük bir çoğunluğunda yalnızken kendini daha bütün hissederler. En iyi beraberliklerin bile kısa sürede yıpranıyor ve harcanıyor olması, insanı yalnızlığı sevmesine itiyor. Ve ben yalnızlığı seviyorum demesine sebep oluyor.

Etrafında başkaları olmak zorunda değil veya kendini yarım hissetmen için onların seni anlaması ve duygularını paylaşmaları gerekmez. Aslında bu türden beklentilerin olduğunda sömürüye açık hedef olursun. Aynı şey başkalarının senden beklentileri olmasına izin verdiğinde de başına gelecektir.

Kişisel hakların konusunda ısrarcı olmak cesaret ister, özellikle de bazı insanlar bu ısrarı kendilerini ittiğin şeklinde yorumladıklarında. Bunu insanlara açıklamaya kalkmak ise büyük bir çoğunlukla düzeltilmesi mümkün olmayan bir hatadır. Kendi kişiselliğini davranışlarınla yaşamalısın. Yaşamının her dakikasında yapmalısın ki diğerleri sana nasıl davranılmasını istediğini açıkça anlasınlar. Konuşup durur ve ölümüne analiz edersen büyük bir olasılıkla yeni kendi kişiselliğini içerden sabote edecek ve sömürüleceksin.

Her şeyi kafana takmamayı öğren. Başkalarının yaptıkları sinirine dokunuyor ama canını yakmıyorsa, kendini bir şeyler yapmak zorunda hissetme. Omuzlarını silk ve unut gitsin. Hoşlanmadığın bir partide kendine, “Burada herkes boş konuşmak ve sahte davranışlar sergilemek zorunda hissedebilir ama ben mecbur değilim” diyebilirsin. İster, orayı terk eder, ister kalıp sessizce etkili olmanın keyfini çıkartırsın veya paşa keyfin her ne isterse… Ama onların davranışlarını büyük bir mesele yapıp, öfkelenip kendinin ve oradakilerin canını sıkmaya hiç gerek yoktur. Bir omuz silkme ve bir, “öyleyse ne olmuş?” demen yeterli. İşte bütün problemi çözdün.

Bu tür kendi yaşamını yönetme işaretidir. Yapmacık değildir, nerede olduğunu başkalarının bilmesine ihtiyacı olmayan bir kişinin doğal tarzıdır.

Eğer oturup ilişkini düzenli olarak konuşmak ve emek vermek gerektiğini düşünüyorsan ve bu ilişki evliliğinse düşündüğünden çok daha sağlam sinirlere ihtiyacın var. Bir ilişkiye emek vermek her şeyi uzun uzadıya konuşmak demektir. Bir diğerinin nedenlerini anlamak ve duygusal olarak daima yanında olmaya söz vermek zorunda kalabilirsin. Bunlar bazen iyidir de, eğer ilişkinin yürüyebilmesi için gerekli iseler yorucu, tatsız ve insanın iliğini sömürür hale geleceklerdir. Kimi sabah işe gidip yorgun argın eve geldikten sonra ilişki adına fazla mesai yapmak ister? Bu söylediklerimi duygusuz saçmalıklar olarak yorumlamadan evvel bir daha okuyup tekrar düşün.

Benim gözlemleme şansına erişebildiğim en iyi ilişkilerde insanlar bir diğerinin her yaptığını analiz etmek yerine, onu olduğu gibi kabul etmişlerdir.

On beş yaşında aşk yetişkin değildir ama karşısındakini olduğu gibi kabul eder. Birbirlerinin gözünün içine bakarken her gördüklerini severler. Analizler ve bir diğerinden anlayıp talepleri yoktur. Fakat evlenir de yetişkin ilişkisi içine girerlerse, örneğin evliliğin beşinci yılında; “Şunu niye yaptın? “ Sen artık benim tanıyıp, sevdiğim insan değilsin.” “Benim fikrimi de sorabilirdin” benzeri cümleler kullanmaya başlayabilirler. Gerçek aşkın “gözü kördür” diye sıfatlandırıyorsan, yaşamındaki insanları ne kadar, sadece oldukları gibi sevdiğini yeniden değerlendir.

Düşünceleri ve duyguları yaşayabilmek gerçekten yaşanması gereken çok güzel bir deneyimdir ve ben her şeyimle destekliyorum ama hiçbir zaman görev haline gelmemeli. Bugünlerde birçok ilişkinin zevkten ziyade işkenceye dönüştüğüne inanıyorum. Eğer şöyle düşünürsen, iki değişik insan olduğunuz, birbirinizi her zaman tamamıyla anlayamayacağınız, aslında bunu istemenin de yanlış olduğu gerçeğine varacaksınız. Öyleyse neden birbirinizi olduğu gibi sevmek için gayret etmeyesiniz. Aksini yapanların sonu meydanda. Bırakın beraberliğinizde nefes alacak yerler olsun.

Eskilerin dediği gibi kavga beraberliklerin tuzu biberi görüşü, kavgalar herhangi bir şekilde zarar veriyorsa ciddi şekilde doğruluğunu yitirir. Birileri seni tahrik edip kavganın içine çekebilir, sinirlenirsin, tansiyonun yükselir, mide asitleri sana bir ülser hediye etmek için faaliyete geçerler ve kavga bittiğinde, “Normaldir, olur böyle şeyler” denir. Fakat hiç öyle değildir, bu kesinlikle kendi kendini sömürüdür.

Kavganın daima sağlıklı olduğu fikrini at bir kenara. Şöyle ağız tadıyla yapılan kavgalar kimsenin canı yanmadıkça eğlenceli olabilir ama kavgacı insanlarla bunu yapmak pek mümkün değildir çünkü onlar kavgaya ihtiyaç duyarlar. Bulundukları ortamı sıkıcı hale getirmekte üstlerine yoktur. Suçlayıcı konuşmaları ve sık patlamaları ile etraflarında kim varsa sömürürler.

Seni anlamayan biri ile tartıştığında karşındakinin anlayışsızlığını daha kötü hale getirdiğini ve onun kendi bakış açısına daha sıkı sarılmasına yardımcı olduğunu görebildiğinde şaşarsın. Bu tartışmalar karşındakinin inadını çelikleştirirken sen tartışmanın gerekliliğini savunmak zorunda kalırsın.

Eğer insanlar seni tahrik edip tartışmaya sürüklediğinde onların seni anlamasını sağlamaya çalışırsan daima kaybedersin. Tartışmadan haklı çıksan da gerilen sinirlerin vücudunda oluşturduğu hasarı göz önüne aldığında gerçekten kazanamadığını anlarsın.

(Alıntıdır)

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Sayfalar

Popüler Yayınlar